Ana içeriğe atla

Hafıza Kırıntıları - 41

- "Adam Smith Sorunu". Kişinin insanlar ile ilgili düşüncelerinin değişebileceği durumu. Bu değişim zamanla ve tecrübe ile olabilir. Dolayısı ile insanın düşüncelerinin değişmiş olması kendisinin değişmiş olması ile alakalı olabilir.

Peki nereden çıkmış bu tabir? Adam Smith bilindiği üzere Milletlerin Zenginliği adlı 5 ciltlik Eseri yazan İskoç Ekolünün önemli bir Sosyoloğu ve Ahlak felsefecisidir. Bu kitap Kapitalist Ekonomik Sistemin dünya üzerinde açıklandığı ilk eser olma özelliğini taşır ve arkası da herkesin malumu... Bu konu bir yana; sorun şurada başlıyor. Adam Smith 1776 yılında Milletlerin Zenginliği eserini yazmış ve insanların mübadele eğilimlerini ve bu eğilimleri gerçekleştirirken sadece bencilce ve Rasyonel şekilde bunu yaptığını söylemiş ve bu eğilimin sadece dünya üzerinde insanlarda olduğunu iddia etmiştir (Mal değiş tokuş eylemi, Primatlarda da aynı şekilde olduğu yakın bir geçmişte defalarca filme alınmıştır. Ama o yıllarda bilinen bir şey değildi elbette.) Ancak bu eserini yazmadan 17 yıl önce 1759 'da Adam Smith'in meşhur bir eseri daha yayınlanmıştır. O eserin adıda "Ahlaki Duygular Kuramı" 'dır. Bu eserde Smith insanın temel güdülenme sebebinin "sempati" olduğunu savunur. Örneğin insanın zengin olma eğiliminin aslında insanın sosyal bir varlık olmasından dolayı olduğunu, insanın; çevrenin değerlendirmesine, değer vermesine, onaylamasına sürekli ihtiyacı olduğunu ve bunların ancak çevreye zenginliğini göstermesi ile sağlayabileceğine inandığını söyler. Yani zenginlik ile insan takdir edilebilir, sevilebilir, onaylanabilir. Bunun için insan zengin olma eğilimindedir. Yoksulluk kabul edilebilecek bir şey değildir. Çünkü insanlar bu durumda onaylanmazlar, takdir edilmezler, sevilmezler.
Bunları 17 yıl önce söyleyen Smith, 17 yıl sonra Milletlerin zenginliği eserinde bu düşüncelerinden bir satır bile bahsetmez. İnsanı birden bire bencil, sempatiye ihtiyaç duymayan bir makine halinde tasarlamıştır. Ne olmuştur da 17 yıl sonra Smith birden bire bu düşünceleri bırakmıştır. İşte bu durum "Adam Smith Sorunu" olarak geçer.

-Geleceği hesaplayabilir miyiz?. Ya da daha doğru bir soru ile sorarsak; neden geleceği hesaplayamıyoruz?. Bu sorunun cevaplarından bir taneside sanırım şu olabilir. Hiçbir doğal ve sosyal olayın başlangıç şart ya da şartları arzu edilen herhangi bir detay içerisinde gözlenemez. Tüm bu şart ya da şartlar benzersiz şekilde meydana gelir. Benzeyebilir ancak aynısı değildir. Dolayısı ile gözlemlenemediği içinde tam olarak aynı sonuçların alınabileceği konusunda da net bir hesaplama ya da karar vermemiz mümkün olmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akademik Unvan Konusu

Eğer bu camiaya uzaksanız unvan/ünvan konusunun ne derecede (!) önemli olduğunu pek bilemeyebilirsiniz. Türk akademik camiasında unvan(bundan sonra böyle diyeceğim) her şeydir. Gerisi teferruattır. Bilenler bilir... Demiştik. Unvan önemli diye. Akademisyenler içerisinde hayat, memat meselesi olan bu unvanlar ancak sahipleri tarafından bir türlü doğru yazılmaz ya da ne anlama geldiklerini - abartmıyorum -%80'i bilmez. Peki doğruları nedir? Bu yazının konusu bu olacak. Dilim döndüğünce. Aslında akademik unvanlar ülkeden ülkeye hatta bilim dalından bilim dalına bile çok değişkenlik göstermekte . Aşağıda Engin Arık hocanın blogundan derlediğim genel bir unvan açıklaması var. Kaynaklar :  [1] , [2] , [3] , [4] Öncelikle Unvan / Ünvan konusunu açıklığa kavuşturalım. TDK sözlüğüne göre doğru yazılış unvan. Yani isim, san manasında. Ünvan diye kullanımları da var ancak Türkçe Dili Resmi Sözlüğüne göre UNVAN. Akademik unvanlar ülkemizde Resmi olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu

Co-Creation Dedikleri Şey.

Aslında Türk iş dünyasının ingilizce, türkçe karışık saçma sapan jargonundan hiç hazetmem. Bana çok itici gelir. Ancak bu dünya da bu şekilde konuşmak sanki bir iştir ya da gerekliliktir. Ne kadar tuhaf ve acayip konuşursanız o kadar adam yerine koyarlar. Oysa ki sizi anlamışlar mıdır?. Kesinlikle hayır. Bu konuda benim çok sevdiğim bir yazı var. Merak edenlere buyrun buradan ... .

Şirketim Güzel Şirketim

İlk kez Hafıza Kırıntısı serisine bir saplama yapıp başka bir konuda "Fikrimi" belirtiyorum. Çünkü doldum yine. Bir şekilde boşaltmam lazım zihnimi. Çünkü bu beni rahatsız ediyor. Son zamanlarda, yıllarda ülkede bir girişim saçmalığı almış başını gidiyor. Saçmalık diyorum çünkü yapılan organizasyonlar oluşturulmaya çalışılan girişimler vs hepsinde ciddi yapısal ve fikri sorunlar var. Ülkede ,genel olarak en iyisini yaptığımız, sadece "mış gibi" yapıp olayı kapatıyoruz. Doğal olarak bu işinde piyasasında ve sektöründe burada saymayacağım bir kaç kafada, şanslı tipler var. Onlarda şişik egolarını dahada katlamak için yoğun çaba içerisinde. Ama ortada iş filan yok. Sadece "yaparmış gibi yapmak" var. Yoğun bir şekilde yüksek meblağlar dönüyor ortada. Ama bu kimin parası nasıl ortaya çıktı soran yok. Bunlar olurken bu tiplerde burada oluşturulan bol "aaayyy ne başarılı. Biliyor musun sıfırdan gelmiş." kalesinde mutlu mesut hiç bir işe yaramadan yaşı