-Endişe nedeni belli olmayan korkulardır. Yani aslında anormal bir durumdur. Çünkü olmayan bir şey için az seviyeli bir korku hali içerisinde oluruz. Korku ise net bir şeydir. Olan üzerine olma anında korkulur. Endişe hali uzun sürer ve gücü korku kadar yoğun değildir. Çünkü beynimizin bir kurmacasıdır. Peki neden böyle bir hal içerisine gireriz?. Evrim bize bu konuda bir açıklama getiriyor. Kısaca beynimiz ilk zamanlarımızda etraftan gelen o kadar fazla tehdit ile baş etmek zorundaydı ki zaman içerisinde kendi evrimi ile birlikte endişe halini bize bıraktı. Bıraktı diyorum çünkü ilk halimizden bu zamana tehditlere karşı daha korunaklıyız. Evlerimiz var. Kıyafetlerimiz var daha güçlü silahlarımız var vs.. Ancak endişe durumu bize o zamanlardan kalan sürekli etrafı kollama durumu ve tetikte olma durumunun evrimleşmiş mirasıdır. Kapitalizm de birazdan anlatacağım üzere bunun üstüne mum dikmiş durumdadır.
Ancak anlatmak istediğim bu değil. İnsan neden endişe duyar. Olmayan ancak bireyin kendince olma olasılığını düşündüğü ve bu olma olasılığına değer biçtiği şeylere endişe duyar. Yani biz geçmişten endişelenmeyiz. Hatta geçmişten korkmayız bile. Ancak gelecekten endişeleniriz. Yani olmayan bir şeyden. Korku ise böyle bir şey değil. Korku "şimdi" ile alakalıdır. Yani olandan korkarız. Ancak olan şey bir "an" içerisinde olduğundan - ol - an dikkat(!) - korkunun şiddeti fazla ancak etki zamanı "anlık" tır. Endişe "gelecekte olması olası bir an" için duyulduğundan şiddeti az ancak etki zamanı fazladır. Dolayısıyla insana korku, endişe kadar zarar vermez. Endişe sizi içten içe kemirir. Evet öldürmez ancak kalıcı beyin hasarına neden olabilir. Psikiyatri ne için var?
Gelelim asıl meseleme.
Sosyal medya da şöyle bir söze denk geldim. Sosyal medya laflarına kaynağını teyit etmeden asla itibar etmem ama. Sinirim bozuldu. Bir kaç kelam laf edeyim dedim.
Üzgün olmak için geçmişiniz ile yaşayın. Huzurlu olmak için şimdi ile yaşayın. Endişeli olmak için geleceğiniz ile yaşayın!!!.
Göya bunu psikiyatrlar, psikologlar söylüyormuş!!!. Peki. Güzel. Ancak doğduğumuzdan bu zamana kadar insanlık yaklaşık 350 yıldan beri "geleceğini planla", "geleceğini kontrol et", "emekli olacağın zamanda var", "geleceğin için iyi bir iş sahibi olmalısın bunun içinde çalışmalısın", "gelecek ne olur belli değil". Diye diye çocukluktan beri yetiştirirse , insanları gelecek kaygısı içerisinde yoğurup sürekli "geleceğin meslekleri, gelecek kariyer planlama merkezleri, geleceğin... geleceğin.... geleceğin...." diye diye insanları nasıl Endişeli ve buna bağlı abuk ve Psikiyatri ve Psikoloji Endüstrisini maddi olarak besleyecek bir ruh halinde olmamasını bekler?.
Biz sermaye tarafında tam 350 - 400 yıldan beri bu şekilde yetiştiriliyoruz. Eğer anı yaşamayı kapitalist sistem bize unutturmasaydı zaten ne psikiyatriye ne de psikolojiye ve buna bağlı yan sektörlere ihtiyaç vardı. Çünkü huzurlu olurduk!!!. Kapitalizm size anı yaşamayı öğretmez.Çünkü sistemin istediği gibi çalışmayacak ve tüketmeyeceksiniz. Çarkların dönmesi lazım. Sermayeyi beslemek lazım. Sürekli insanları yapay gelecek kurgularına inandırıp onları o gelecek Endişesi ile çalıştırmak lazım. Umut!!!. Ne güzel bir kelime. Üzerine ne edebiyat eserleri döşenmiştir şimdiye kadar. Umut. Umudunu kaybeden kendini kaybeder. Umut herşeydir. Umudunu kaybetme. Yani geleceğinle barış.! Olmayan ne olduğunu bilemediğin bir şeyle yani!. Güzel gelecek hayal et ve bunun için umut et. Felsefik olarak çok düzgün, hatta bir ölçüde de rasyonel ama piyasa sistemi içinde oldukça sömürmeye müsait ve rasyonel!.
Günümüzde gerçekten anı yaşayan bir insan çıkın gösterin bana. Aç olmayan her ihtiyacını karşılayan mutlu olan vs. vs. Evet vardır mutlaka. Hindistandaki orada tanrı sayılan her tarafı pislik içerisinde hiç bir işe yaramayan kendilerine faydası olmadığı gibi çevrelerinede faydası olmayan, ekmek elden su gölden yaşayan Sadular olabilir. Bu laf sadece burnumuzun ucunda asılı olan havucu bize hatırlatmaktan başka ve hiç bir zaman o havucu yakalayamayacağımızı göstermekten başka bir laf değildir. Hiç ulaşılamayacak kurgusal ve sürekli değişen bir gelecek halinin yarattığı hastalıklı ruhların ve bunu düzeltme(!) düsturu ile oluşturulmuş ruh hastalıkları endüstrisinin ne kadar büyük olduğunu ve büyüyeceğini gösteren bir laftır. Bir önceki hafıza kırıntılarında tanıttığım kitabın ilk 100 sayfasını okuyun zaten ne dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.
- Sanitarium'lar yani akıl hastaneleri kimleri tedavi ederler ? Onlar delileri tedavi mi ederler gerçekten ? Peki kim bu deliler ? nereden gelmişler ? Aslında onlar deli değildiler sadece dışarıdaki "gerçek ruh hastaları" tarafından delirtilen "normal insanlar" dılar. İşte akıl hastaneleri bunun için vardır. Toplumdaki doğuştan "gerçek deliler" tarafından hasta edilen normal insanları tedavi ederler. Ya da etmeye çalışırlar. Çünkü gerçek ruh hastaları asla kendilerini göstermez. Hasta olduklarının kendileri bile farkında değildirler çoğu zaman. Okunması için "Olağan Psikopatlar- Kevin Dutton"
Ancak anlatmak istediğim bu değil. İnsan neden endişe duyar. Olmayan ancak bireyin kendince olma olasılığını düşündüğü ve bu olma olasılığına değer biçtiği şeylere endişe duyar. Yani biz geçmişten endişelenmeyiz. Hatta geçmişten korkmayız bile. Ancak gelecekten endişeleniriz. Yani olmayan bir şeyden. Korku ise böyle bir şey değil. Korku "şimdi" ile alakalıdır. Yani olandan korkarız. Ancak olan şey bir "an" içerisinde olduğundan - ol - an dikkat(!) - korkunun şiddeti fazla ancak etki zamanı "anlık" tır. Endişe "gelecekte olması olası bir an" için duyulduğundan şiddeti az ancak etki zamanı fazladır. Dolayısıyla insana korku, endişe kadar zarar vermez. Endişe sizi içten içe kemirir. Evet öldürmez ancak kalıcı beyin hasarına neden olabilir. Psikiyatri ne için var?
Gelelim asıl meseleme.
Sosyal medya da şöyle bir söze denk geldim. Sosyal medya laflarına kaynağını teyit etmeden asla itibar etmem ama. Sinirim bozuldu. Bir kaç kelam laf edeyim dedim.
Üzgün olmak için geçmişiniz ile yaşayın. Huzurlu olmak için şimdi ile yaşayın. Endişeli olmak için geleceğiniz ile yaşayın!!!.
Göya bunu psikiyatrlar, psikologlar söylüyormuş!!!. Peki. Güzel. Ancak doğduğumuzdan bu zamana kadar insanlık yaklaşık 350 yıldan beri "geleceğini planla", "geleceğini kontrol et", "emekli olacağın zamanda var", "geleceğin için iyi bir iş sahibi olmalısın bunun içinde çalışmalısın", "gelecek ne olur belli değil". Diye diye çocukluktan beri yetiştirirse , insanları gelecek kaygısı içerisinde yoğurup sürekli "geleceğin meslekleri, gelecek kariyer planlama merkezleri, geleceğin... geleceğin.... geleceğin...." diye diye insanları nasıl Endişeli ve buna bağlı abuk ve Psikiyatri ve Psikoloji Endüstrisini maddi olarak besleyecek bir ruh halinde olmamasını bekler?.
Biz sermaye tarafında tam 350 - 400 yıldan beri bu şekilde yetiştiriliyoruz. Eğer anı yaşamayı kapitalist sistem bize unutturmasaydı zaten ne psikiyatriye ne de psikolojiye ve buna bağlı yan sektörlere ihtiyaç vardı. Çünkü huzurlu olurduk!!!. Kapitalizm size anı yaşamayı öğretmez.Çünkü sistemin istediği gibi çalışmayacak ve tüketmeyeceksiniz. Çarkların dönmesi lazım. Sermayeyi beslemek lazım. Sürekli insanları yapay gelecek kurgularına inandırıp onları o gelecek Endişesi ile çalıştırmak lazım. Umut!!!. Ne güzel bir kelime. Üzerine ne edebiyat eserleri döşenmiştir şimdiye kadar. Umut. Umudunu kaybeden kendini kaybeder. Umut herşeydir. Umudunu kaybetme. Yani geleceğinle barış.! Olmayan ne olduğunu bilemediğin bir şeyle yani!. Güzel gelecek hayal et ve bunun için umut et. Felsefik olarak çok düzgün, hatta bir ölçüde de rasyonel ama piyasa sistemi içinde oldukça sömürmeye müsait ve rasyonel!.
Günümüzde gerçekten anı yaşayan bir insan çıkın gösterin bana. Aç olmayan her ihtiyacını karşılayan mutlu olan vs. vs. Evet vardır mutlaka. Hindistandaki orada tanrı sayılan her tarafı pislik içerisinde hiç bir işe yaramayan kendilerine faydası olmadığı gibi çevrelerinede faydası olmayan, ekmek elden su gölden yaşayan Sadular olabilir. Bu laf sadece burnumuzun ucunda asılı olan havucu bize hatırlatmaktan başka ve hiç bir zaman o havucu yakalayamayacağımızı göstermekten başka bir laf değildir. Hiç ulaşılamayacak kurgusal ve sürekli değişen bir gelecek halinin yarattığı hastalıklı ruhların ve bunu düzeltme(!) düsturu ile oluşturulmuş ruh hastalıkları endüstrisinin ne kadar büyük olduğunu ve büyüyeceğini gösteren bir laftır. Bir önceki hafıza kırıntılarında tanıttığım kitabın ilk 100 sayfasını okuyun zaten ne dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.
- Sanitarium'lar yani akıl hastaneleri kimleri tedavi ederler ? Onlar delileri tedavi mi ederler gerçekten ? Peki kim bu deliler ? nereden gelmişler ? Aslında onlar deli değildiler sadece dışarıdaki "gerçek ruh hastaları" tarafından delirtilen "normal insanlar" dılar. İşte akıl hastaneleri bunun için vardır. Toplumdaki doğuştan "gerçek deliler" tarafından hasta edilen normal insanları tedavi ederler. Ya da etmeye çalışırlar. Çünkü gerçek ruh hastaları asla kendilerini göstermez. Hasta olduklarının kendileri bile farkında değildirler çoğu zaman. Okunması için "Olağan Psikopatlar- Kevin Dutton"
Yorumlar
Yorum Gönder