Bir örgüt sürekli olarak bir lider bekliyorsa ya da lidere ihtiyaç duyuyorsa o örgütün aslında aciziyetindendir. Örgütün lidere ihtiyaç duyması; sürekli olarak kurtarılmayı beklemesi ve bu beklentilerden sonra orta ve uzun vade de biat etme alışkanlığı kazanmasındandır. Buda aslında örgütün acizliğidir, örgütü oluşturan bireylerin kendi kendilerini kontrol edememeleri, idare edememelerindendir. Bu kontrolsüzlüğün tek sebebide tembelliktir.
Dolayısı ile böyle örgütlerle "büyük umutlar ile gelen, getirilen liderler" bir zaman sonra ya da en başında örgütün bu aciziyetini anlayacaklar ve örgütü istedikleri gibi yöneteceklerdir, sömüreceklerdir. Bu örgütsel aciziyetin lidere vermiş olduğu "haklı" güç bir süre sonra örgüt içerisinde dikta rejimi oluşacaktır. Ancak bu durumda liderin suçu ya da kötülüğü de değildir. Örgüt bir yerde de bunun böyle olmasını hak etmiştir. Çünkü örgütün içerisindeki tüm bireyler lider beklentisi ile "yönetilmeyi" canı gönülden istemektedirler. Çünkü çalışmak, sorgulamak öğrenmek ve gelişmek istemeyenler için en güzel yol, birilerinin onların yerine yapmaları gereken bu faaliyetleri yaparak onlara "gerektiği" kadarını vermelerini beklemektir. Buda tembellikten başka bir şey değildir. Bu tembelliğin sonucuda sömürülmektir. Tembellik aynı zamanda cehaleti de beraberinde getirir.
Ancak kendi kendisini idare eden toplumlarda lider beklentisi olmaz, oluşmaz. Çünkü bireyler sürekli olarak kendilerini geliştirirler, sürekli olarak kendileri ile bir yarış içerisindedirler ve sürekli olarak kendilerinden hayatlarından ve geleceklerinden bir beklentileri vardır. Kısaca kendileri için kendi kendilerine geliştirdikleri bir planları vardır. Böyle yapılarda lider ya da yönetici sıfatında bulunan kişi ya da kurumlarda temel düzenleyici, hakem roller oynarlar. Örgütü kurtarmazlar, yeniden yaratmazlar, düze çıkartmazlar. Dolayısıyla oto kontrolleri yüksek örgütlerdeki Liderlik tanımları içerisinde de kurtarma düze çıkartma, yeniden yaratma, ivme kazandırma gibi iddialı kavramlarda olmaz. Sadece örgütün amaç ve hedeflerine uygun olarak -ki bu amaç ve hedefleri örgütün kendisi belirler, lideri değil- liderler gerekli faaliyetleri yürütürler. Gerisine örgüt karar verir.
Buradan da ben şu sonuca varmaktayım. Kollektif bir bilinç içerisinde olan örgütlerde bu kollektifliğin ve sürekli "aşırı" korumacı ve yardımlaşmanın olması insanları tembelliğe iter. Çünkü nasıl olsa gurup bir şekilde bireyin ihtiyaçlarını öyle ya da böyle karşılar. Böyle bir izole ortamda kişinin kendisini geliştirmeye, mücadele etmeye ihtiyacı olmaz ve kişide genel bir tembellik hali oluşur. Sürekli örgütten -liderden- bir şeyler bekler ve bir anda örgüt kendi oto kontrolünü ya da oto regülasyonunu kaybeder ve Lider odaklı bir dikta düzeni tarafından sömürülmeye başlar. Bunun olmaması için Liderin ön görülü ya da erdemli olması değil. Örgüt içerisindeki temel kültürün çalışmak ve kazanmak üzerine kurulmuş olması gerekliliğidir. Kısacası kollektif bilinç bir süre sonra kendi içerisinde böyle bir arızaya sebep olmaktadır.
Dolayısı ile böyle örgütlerle "büyük umutlar ile gelen, getirilen liderler" bir zaman sonra ya da en başında örgütün bu aciziyetini anlayacaklar ve örgütü istedikleri gibi yöneteceklerdir, sömüreceklerdir. Bu örgütsel aciziyetin lidere vermiş olduğu "haklı" güç bir süre sonra örgüt içerisinde dikta rejimi oluşacaktır. Ancak bu durumda liderin suçu ya da kötülüğü de değildir. Örgüt bir yerde de bunun böyle olmasını hak etmiştir. Çünkü örgütün içerisindeki tüm bireyler lider beklentisi ile "yönetilmeyi" canı gönülden istemektedirler. Çünkü çalışmak, sorgulamak öğrenmek ve gelişmek istemeyenler için en güzel yol, birilerinin onların yerine yapmaları gereken bu faaliyetleri yaparak onlara "gerektiği" kadarını vermelerini beklemektir. Buda tembellikten başka bir şey değildir. Bu tembelliğin sonucuda sömürülmektir. Tembellik aynı zamanda cehaleti de beraberinde getirir.
Ancak kendi kendisini idare eden toplumlarda lider beklentisi olmaz, oluşmaz. Çünkü bireyler sürekli olarak kendilerini geliştirirler, sürekli olarak kendileri ile bir yarış içerisindedirler ve sürekli olarak kendilerinden hayatlarından ve geleceklerinden bir beklentileri vardır. Kısaca kendileri için kendi kendilerine geliştirdikleri bir planları vardır. Böyle yapılarda lider ya da yönetici sıfatında bulunan kişi ya da kurumlarda temel düzenleyici, hakem roller oynarlar. Örgütü kurtarmazlar, yeniden yaratmazlar, düze çıkartmazlar. Dolayısıyla oto kontrolleri yüksek örgütlerdeki Liderlik tanımları içerisinde de kurtarma düze çıkartma, yeniden yaratma, ivme kazandırma gibi iddialı kavramlarda olmaz. Sadece örgütün amaç ve hedeflerine uygun olarak -ki bu amaç ve hedefleri örgütün kendisi belirler, lideri değil- liderler gerekli faaliyetleri yürütürler. Gerisine örgüt karar verir.
Buradan da ben şu sonuca varmaktayım. Kollektif bir bilinç içerisinde olan örgütlerde bu kollektifliğin ve sürekli "aşırı" korumacı ve yardımlaşmanın olması insanları tembelliğe iter. Çünkü nasıl olsa gurup bir şekilde bireyin ihtiyaçlarını öyle ya da böyle karşılar. Böyle bir izole ortamda kişinin kendisini geliştirmeye, mücadele etmeye ihtiyacı olmaz ve kişide genel bir tembellik hali oluşur. Sürekli örgütten -liderden- bir şeyler bekler ve bir anda örgüt kendi oto kontrolünü ya da oto regülasyonunu kaybeder ve Lider odaklı bir dikta düzeni tarafından sömürülmeye başlar. Bunun olmaması için Liderin ön görülü ya da erdemli olması değil. Örgüt içerisindeki temel kültürün çalışmak ve kazanmak üzerine kurulmuş olması gerekliliğidir. Kısacası kollektif bilinç bir süre sonra kendi içerisinde böyle bir arızaya sebep olmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder